BREAKING NEWS
latest

19 Aralık 2020 Cumartesi

Emziren anneler dikkat! Bu hatalara düşmeyin!

Bilimsel çalışmalar bebeklerin bağırsak florasının sadece anne sütünü sindirebildiğini ve ilk 6 ay sadece anne sütünün yeterli olduğunu gösteriyor. 

Acıbadem Fulya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İmre İnce Gökyar, ilk 6 ay anne sütü ile beslenmenin, bebeğin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamada çok önemli olduğunu belirterek "Anne sütü mikrobiata denilen bağırsak florasının gelişimini sağlar ve bebeklerin yetişkinlikte de daha sağlıklı olmasına katkıda bulunur.

Anne sütünün yetmediği durumlarda ise anne sütüne en yakın formül mama seçilmelidir." diyor. 6. aydan sonra ek gıdaya geçilirken doğru, taze, besleyici ve sağlıklı ek gıda verilmesinin önemli olduğunu vurgulayan Dr. İmre İnce Gökyar, ek gıdaya geçiş sürecinde annelerin doğru bildiği 6 yanlışı anlattı; önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Ek gıdalara erken başlanmazsa bebekler farklı tatlara alışamaz! YANLIŞ!

DOĞRUSU: Anne sütü canlı bir süt olup, annenin yediklerine, baharatlara, iklime ve mevsimlere göre farklılık gösteriyor. Bu da bebeğin değişik tatlara zaten alışık olduğunu kanıtlıyor.

Gece sık uyanan bebekler doymuyor demektir ve ek gıdaya başlanmalıdır! YANLIŞ!

DOĞRUSU: Burada bebeğin huzuru ve kilo alım hızı önemli. Kilo alımı yeterli olan bir bebeğin doymadığı ya da gece acıktığı yorumunu yapmak doğru değil. 4. aydan sonra bebeklerin çevresine ilgisi artıyor ve bebeklerde sık uyanmalar görülebiliyor.

Kilo alımı yetersiz bebeklerde ek gıda daha erken başlanmalıdır! YANLIŞ!

DOĞRUSU: Öncelikle annenin beslenmesinin sorgulanması, gerekirse anneye vitamin ve mineral desteğine başlanması gerekiyor. Bu da yeterli olmuyorsa 6. aya kadar eksik, anne sütüne en yakın formül mama ile tamamlanmalı.

Ek gıda başlandığında bebeklere yağsız, diyet süt ürünleri verilmeli ve kırmızı etten kaçınılmalıdır! YANLIŞ!

DOĞRUSU: Erişkinlerin aksine bebek beslenmesinde doğal yağların yeri çok önemli. Bebeklerin günlük protein ve vitamin ihtiyaçları da erişikinlerden yaklaşık 4 kat daha fazla. Dolayısıyla bebek beslenmesinde hayvansal yağlar, kırmızı et ve zeytinyağının doktorun önerdiği ölçüde tüketilmesi önem taşıyor.

Doktorun önerdiği miktarları tüketmesi için bebeği zorlamak! YANLIŞ!

DOĞRUSU: Ek gıdaya geçiş beslenmeye destek olduğu kadar, bebeğin çiğneme, yutma ve bir beslenme ritmi kazanma dönemi. Ek besinler doktorun önerdiği saatlerde ve açken denenmeli fakat bebeğin ne kadar yiyeceği bebeğe bırakılmalı. Ardından doymadığı miktar anne sütü ile tamamlanmalı.

Tel süzgeç veya doğrayıcı kullanılmamalı, her şey bebeğin eline verilmelidir! YANLIŞ!

DOĞRUSU: Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İmre İnce Gökyar "Her bebeğin emmeden çiğneme fonksiyonlarına geçişi farklıdır. Özellikle 6. ayda ek gıdaya yeni başlanırken gıdaların ezilerek denenmesi daha doğrudur. 7. aydan itibaren bebek hazırsa BLV metodu dediğimiz elle beslenmeye geçilebilir. Bebek hazır değilse kesinlikle ısrar edilmemeli ve bir süre daha ezerek ek gıdaya devam edilmelidir" diyor.

Hangi gıdalar erkekte üreme kapasitesini artırır?

Tüm dünyada sperm sayıları baş aşağı düşerken, Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, bebek sahibi olma güçlüğü çeken erkekler için yeni beslenme tarzı önerdi.

Sebzeler ve Meyveler:C ve A vitamininden zengin gıdalar, magnezyum, folat ve çinko vücuttaki antioksidan maddelerdir. Araştırmalar bu antioksidanların hasarı azalttığını göstermektedir.

Yeşil sebzelerde bulunan folat, sperm hücrelerindeki protein sentezi ve DNA üretimi için şarttır. Lifler östrojen miktarını azaltır ki düşük seviyede östrojen erkekteki normal üreme fonksiyonu için şarttır. Yağlı balıklardaki omega 3 yağ asitleri, EPA ve DHA, enzimlerdeki anti enflamatuar ve antioksidan fonksiyonların devamı için şarttır.

Çinko, Selenyum ve C Vitamininden Zengin Gıdalar:Çinko, et, peynir ve kabuklu deniz ürünlerinde bolca bulunur. Yetersiz çinko alımı düşük sperm sayısı ve azalmış testosteron seviyesiyle bağlantılıdır. Günlük alınması gereken çinko miktarı günde 10 mg'dır. Selenyum ise Brezilya fındığı, balık ve tavuk ürünlerinde bolca bulunur. Normal sperm üretimi için günde 55 mg selenyum alınması gerekir. Vitamin C için bu miktar 80 mg/gün'dür.

NELERDEN KAÇINMALI?

Süt Ürünleri:Fazla süt tüketimi, östrojen üretiminde artışa neden olur ve bu da sperm üretimini etkiler.

Et:Tam olarak kanıtlanmamasına rağmen et ve işlenmiş et ürünleri erkekte üremeyi etkileyebilir. Fazla tüketilen bu ürünler östrojen seviyesini artırır ve sperm kalitesini düşürür.

Şeker:Aşırı şeker tüketimi ve obezite insülin direnci yoluyla sperm kalitesini düşürür. İnsülin direnci oksidatif strese ve sperm kalitesinde düşmeye neden olur. Diyetteki yüksek şeker oranı, beyin ve testis arasındaki döngüyü etkiler ve sperm üretimini bozar.

DESTEK İLAÇLAR KULLANMANIN FAYDASI OLUR MU?

Destek ilaç kullanımı asla doğru gıdalarla beslenmenin yerini tutmaz ama herkes mükemmel dengede beslenmeyi başaramayabilir.

Yapılan çalışmalar, antioksidan ilaç kullanımının sperm sayısı, morfolojisi ve hareketinde pozitif etkisinin olduğunu göstermiştir.

Vitamin C, E ve CoQ10 kısır erkeklerde sperm üretimini düzeltmektedir. Kaliteli sperm üretimi olan erkeklerin sperm sıvısında CoQ10 miktarı normalin üzerinde bulunmuştur.

Bu da doğru beslenmenin ve destek tedavisinin sperm parametrelerini olumlu etkilediğini göstermektedir.

Depresyonun beslenme ile ilişkisi

Dünya genelinde ortalama 350 milyondan fazla insanın etkilendiği depresyonla sağlıklı beslenerek nasıl başa çıkılacağı veya semptomları nasıl hafifletileceğiyle ilgili sizleri bilgilendireceğim.

Depresyon,ilgi veya keyif kaybı, kendini yorgun ve suçlu hissetme veya daha az değer görme, bozulmuş uyku ve yemek düzeni, kötü konsantrasyon ve üzüntü haliyle karakterize olup kalıcı veya geçirilebilir mental bir hastalıktır. Bu hastalıktan uzaklaşmanın en kolay yolu bizlerin her zaman tekrarladığı sağlıklı bir yaşamdan yola çıkarak olur. Fiziksel aktivitenizi arttırarak, sağlıklı gıdalar tüketerek, sigara ve alkolden uzak durarak, kendinize zaman ayırıp sevdiğiniz hobilerle uğraşarak depresyondan uzaklaşma imkanınız vardır. Yalnız en çok unutulan nokta depresyondaki bir birey hiç birşey yapmak istemeyecektir.

Uyku düzeni bozulunca yemek düzeni bozuluyor ve vücudun ihtiyacı olan enerji alımı olmadığı için birey spor veya yürüyüş yapacak enerjiyi bulamamaktadır. Böyle bir durumda beslenmeyle ilgili nokta atışı düzenlemeler yaparak vücudun ihtiyacı olan enerjiyi toplamanızda size yardımcı olacak önerilerde bulunacağım ve işe yaradığını kendi gözlerinizle göreceksiniz.

Beyaz Şeker ve Fruktoz Şekeri İçeren Her Besinden Uzak Durulmalı

Sadece çayıma şeker atmıyorum şeklinde içinizi rahatlatabilirsiniz fakat paketli olan her ürünün içinde birçok kimyasal maddeyle birlikte yüksek oranda şeker kullanılmaktadır. Şeker tüketiminin depresyonla pozitif etkisi olduğu altı ülke arasında yapılan kesitsel bir çalışmada net olarak görülmüştür.

Mineral ve Vitamin Eksiklikleri Olumsuz Etkilemektedir

Vücutta herhangi bir eksik besin öğesi olduğu zaman vücut ister istemez strese giriyor bu durum da depresyonu maalesef beslemektedir. Öncelikle vitamin ve mineral eksikliği olup olmadığının kontrolü yapılmalıdır. C, B1, B3, B6, B12 vitaminleri ve folat, çinko, selenyum gibi minerallerin eksikliği depresyonda olan bireylerde çok sık karşımıza çıkmaktadır. B vitaminleri, D vitamini ve balık, zeytinyağı, sebze ve meyve tüketiminin depresyona olumlu etkisi olduğu görülmektedir.

Omega-3 Yağ Asidi

Halk üzerinde yapılan çalışmalarda omega-3 yağ asidi düzeyleri düşük olan bireylerde depresyon görülme sıklığı daha fazladır. Bazı klinik çalışmalarda depresyon tedavisinde kullanılan antidepresanların yanında omega-3 takviyesinin alınması iyileşme sürecine faydası olduğu gözlenmiştir. Günümüzde balık tüketiminin azalmasıyla birlikte pek çok insanda omega-3 eksikliği görülmektedir. Bu durumda haftada en az 2 kez balık tüketimi önermekteyiz.

Kahve ve Yeşil Çay Tüketimi

Kahve tüketimi seratonin hormonunun salınımını kolaylaştırdığı düşüncesiyle önerilmektedir ama her zaman dediğimiz gibi miktar her zaman önemlidir. Günde 3 kupadan fazla içilmemesi gerekmektedir. Yeşil çay içinse dopamin ve noradrenalin düzeylerini artırdığı gerekçesiyle depresyonda tedaviye yardım edici etkisi olduğu görülmektedir. Günde 4-5 fincana kadar tüketilebilir.

Dyt. Beyza Karabulut

Yiyecekleri kışa sağlıklı saklama tüyoları

Sebze ve meyvenin tazesinin bollaştığı yaz mevsimiyle birlikte besinler taze taze tüketilirken bir yandan da kışın da tüketilebilmeleri için uygun koşullarda saklanır. 

Anadolu'da yüzyıllardır çeşitli yöntemlerle yapılan kışlık yiyecek depolanması, gıdaların uzun süreler korunabilmesine imkân veren bugünün derin dondurma teknolojisiyle daha da kolay. Ancak sağlıklı tüketim için yiyeceklerin kışa saklanmasında nelere dikkat edilmeli? Hangi gıdalar hangi koşullarda ne kadar süreyle tazelik ve besin değerlerini korurlar?

"Taze ve tek kullanımlık paketler yapılmalı"

Altınbaş Üniversitesi Gastronomi Bölümü Öğr. Görevlisi Gökhan Taşpınar, yiyeceklerin kışa saklanmasında merak edilen soruları cevapladı. Öncelikle dondurulacak ürünün taze olması gerektiği uyarısını yapan Taşpınar, dondurma işleminin gıdada enzim aktivitesini ve bakteri üremesini kısmen durduracağını fakat çok yavaş da olsa bozulmanın devam edeceğini belirtti. Taşpınar, "Donduracağımız ürün ne kadar kaliteli olursa dondurup çözdürme aşamasından sonra da o kadar kaliteli ürün çıkacaktır. Dondurma işlemi için ürünler tek seferde kullanılabilecek ölçülerde paketlenmelidir. Bir ürün çözdürdükten sonra tekrar dondurulmamalıdır" dedi.

Et, balık, tavuk, sebze ve meyveler nasıl saklanır?

Donmuş gıdaları saklamak için plastik veya alüminyum folyo, plastik torba, kapalı alüminyum kaplar, içi mumlu özel kaplar veya dayanıklı plastik ve cam kaplar kullanılması gerektiğini vurgulayan Taşpınar aşağıdaki bilgileri paylaştı:

" -Kırmızı et yeni kesildi ise 1 hafta buzdolabında dinlendirilip, eğer kasaptan alındıysa da hemen dondurulabilir. Yağlı etler kıyma halinde az yağlı olan kısımlar porsiyonlanarak ya da bütün halde dondurulabilir. Kırmızı et 6-12 ay dondurucuda saklanabilir.

-Tavuk gibi kümes hayvanları 1 gece buzdolabında bekletilip sonra dondurulabilir. Ortalama 7-8 ay kadar ömrü vardır.

-Balıklar organları temizlendikten sonra bir süre yapışmaz bir yüzeyde dondurulur sonra kuyruklarından tutarak baş aşağı buzlu suya daldırılıp etrafı buz tabakası ile kaplanıp öyle dondurulur. Bu işlemin adı glaze'dir ve 4-6 ay kadar rahatça saklanabilir.

-Şarküteri ürünleri iyice paketlenip 1-2 ay kadar dondurulabilir.

-Süt ürünlerini dondurmaya çalışmak risklidir.

-Meyveleri dondurmak için öncelikle olgun ve çürüksüz olanları seçilmelidir. Çekirdekli olanların çekirdekleri ayrılmalıdır. Muz, şeftali, kavun gibi meyvelerinde kabukları ayrılıp dilimlenmiş halde dondurulmalıdır. Meyveleri dondurmadan önce şekerli veya limonlu suya daldırmamız gerekir. Elma, armut gibi çabuk kararan meyveleri de dondurmadan önce dilimleyip üzerine şeker döküp öyle dondurmamız gerekir. Bu şekilde meyveler 10-12 ay kadar dayanabilir.

-Patlıcan fasulye gibi sebzeler 2-3 dakika haşlanıp soğuk suya daldırılıp soğutulduktan sonra dondurulabilir. Ortalama 8-10 ay kadar muhafaza edilebilir."

"Buzdolabında çözdürün"

Ürünün uzun süre dayanması açısından dondurma işleminde yaşanan besin değeri kaybının göz ardı edilebilir düzeyde olduğunu belirten Gökhan Taşpınar, donmuş besinleri çözdürürken de dikkat edilmesi gereken noktalara dikkat çekti. "En önemli kural buzdolabının soğutucu kısmında çözdürülmesidir" diyen Taşpınar, "Oda sıcaklığında çözdürmek birçok bakterinin üremesi için uygun ortamı oluşturur. Ürünler porsiyonlara göre dondurulmalıdır. Buzu çözülen bir ürün tekrar dondurulmamalıdır. Buzu tamamen çözülmüş bir ürün ile taze ürün arasında pişirmeye yönelik hiçbir fark yoktur" açıklamasında bulundu.

Düzenli yüzme yağ yakımını hızlandırıyor

Yaz mevsimin gelmesiyle tatile çıkan ya da hafta sonlarını değerlendiren pek çok insan bol bol yüzmeye gidiyor. 

Yüzme sadece yazları ve tatilde yapılabilen bir aktivite gibi görülüyor. Oysa düzenli yapıldığında kalp ve akciğer kapasitesini artırıyor, kilo kontrolü sağlıyor, kişinin var olan kas kütlesini koruyor. Suyun rahatlatıcı etkisi kişinin psikolojisini de olumlu etkiliyor. Memorial Wellness Medikal Fitness Danışmanı Murat Biçer, yüzmenin sağlığa faydaları hakkında bilgi verdi.

Her yaş grubu kolayca yapabiliyor

Kardiyo egzersizleri vücuttaki yağ oranını azaltan egzersizlerdir. Koşmak, yürümek, yüzmek, bisiklete binmek kardiyo egzersizleri arasında yer almaktadır. Yüzme, yaz mevsiminde havanın sıcak olmasından dolayı tercih edilmektedir. Her yaştan insanın rahatça yapabileceği bir egzersizdir. Kara sporlarında yaşanan zorlanma suda yaşanmayacağı için küçük, büyük, kilolu ya da zayıf herkesin rahat bir şekilde yapabileceği bir spor dalıdır. Küçük çocuklar 4 yaşından itibaren yüzmeye başlayabilmektedir.

Sakatlanma riski az

Yüzmenin tercih edilmesinde birçok faktör bulunmaktadır. Kas, bağ ve tendonlar karada yapılan sporlara göre yüzmede daha az zorlanmaktadır. Bu sebeple yüzmede sakatlanma riski daha azdır.Yüzme kas ve iskelet sistemini çok iyi çalıştırdığı ve kaslar arasında koordine sağladığı için kişinin herhangi bir ortopedik problemi varsa özellikle bel, boyun, sırtla alakalı problemlerde yüzme önerilmektedir. Suyun rahatlatıcı etkisinden dolayı yüzme kişiyi psikolojik açıdan da rahatlatmaktadır.

Tüm kasları aynı anda çalıştırıyor

Yüzme el, kol, bacak yani tüm gövdenin koordineli bir şekilde çalıştığı bir egzersizdir. Bu sebeple vücuttaki bütün kasları çalıştırmaktadır. Yüzme, suyun direncine karşı kişinin kendini ileri doğru iterek yaptığı bir egzersizdir. Bu da belirli bir kas kuvveti gerektirmektedir. Yüzmek kalp ve akciğer kullanım kapasitesini geliştireceği için yağ yakımını da sağlayan bir egzersizdir. Ayrıca formda kalarak var olan kas yapısını korumaktadır. Suyun direncine karşı uygulanan güçten dolayı yüzme omuz, kol, sırt ve göğüs kasları gelişmektedir. Vücudunun bu bölgelerini geliştirmek isteyen kişiler için yüzme uygun bir seçenektir. Yüzme planlı, programlı bir şekilde ve düzenli olarak yapıldığında bütün bu etkileri göstermektedir.

Yüzmek için son öğününüzün üzerinden en az 2 saat geçmesini bekleyin

Kas kramplarına yol açan magnezyum gibi minerallerin normal değerlerde olması önemlidir. Kişinin vücudundaki mineral seviyesi yüzmeye başlamadan ölçülmelidir. Uykusuzluk da yine kas kramplarına neden olabilmektedir. Bu yüzden yüzmek isteyen kişinin iyi bir uyku düzenine sahip olması gerekmektedir. Terlemeyle çok fazla su kaybı yaşandığı için su tüketiminin yeterli seviyelerde olması gerekmektedir. Yeterli sıvı alındığında gerekli mineraller de vücuda alınmaktadır. Yüzme yemek yedikten en az 2 saat sonra yapılmalıdır. Eğer yüzme için deniz tercih edilecekse havanın çok sıcak olduğu 11.00 – 16.00 saatleri dışında yüzülmelidir.

Her gün yüzülebilir

Yüzmeye kısa mesafelerle başlanıp, zamanla mesafe artırılmalıdır. Başlangıç olarak 250 metre yüzülüyorsa bu mesafe kolay yüzülür hale geldikçe 25 metre daha eklenebilir. Serbest, kurbağalama, sırtüstü veya kelebek gibi tercih edilen stillerde yüzülebilir. Mesafe kişinin kondisyon seviyesine göre değişebilmektedir. Bu antrenmanlar sonucu kalp ve akciğer kapasitesi geliştikçe kas yapısı da bunu destekledikçe dinlenme süreleri daha kısa, gidilen mesafe daha uzun olmaktadır.

26 Aralık 2018 Çarşamba

Kemik erimesine karşı, zıplayabildiğin kadar zıpla!

Kemik erimesi; akrabalarında kemik erimesi olan, zayıf vücut tipine sahip, açık renk tenli, hareketsiz yaşam süren ve erken menopoza giren kişilerde sıkça görülüyor. Sigara, aşırı alkol ve kafein tüketiminin de kemik erimesi riskini artırdığını belirten uzmanlar, menopoz öncesi dönemde yapılan zıplama egzersizlerinin, menopozda meydana gelebilecek kalça kırığını riskini azalttığının altını çizdi.

Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Defne Kaya, kemik erimesi (osteoporoz) hakkında önemli bilgiler verdi.

"Osteoporoz, yani kemik erimesi, kemiğin eriyip gitmesi değil, kemik kütlesinde azalma ve kemik yapısının zayıflaması sonucunda, kemik kırılganlığında ve kırık ihtimalinde artışla kendini gösteren sinsi bir iskelet hastalığıdır" diyen Prof. Dr. Kaya, menopoz dönemi öncesinde yapılan egzersizlerin önemine dikkat çekti.

Kuvvetlendirme ve germe egzersizleri, kemik erimesi riskini azaltıyor

"Akrabalarında kemik erimesi olan, zayıf vücut tipine sahip, açık renk tenli kişiler ile hareketsiz yaşam süren ve erken menopoza giren kişilerde osteoporoz sıkça görülür" diyen Prof. Dr. Defne Kaya, "Düşük kalsiyum alımı, sigara kullanımı, aşırı alkol ve kafein tüketimi, kortizon ve tiroid ilaçlarının kullanımı da kemik erimesi riskini artırmaktadır. Duruşu düzelten kuvvetlendirme ve germe egzersizleri, kalsiyum alımı, kaliteli uyku, iyi beslenme önerilen koruyucu yaklaşımlarındandır" dedi.

Kemik erimesi, kırık riskini beraberinde getiriyor

Prof. Dr. Defne Kaya, "Menopozla birlikte azalan östrojen seviyesinin olumsuz etkilerinden birisi de kemik erimesidir. Kemik erimesi, 50 yaşından sonra %50 oranında kırık riski oluşturmaktadır. Kalça kırığı, osteoporozda en sık görülen kırık tipidir. Kalça kırığı ise ağır cerrahilerden ölüme kadar ilerleyen bir sürece neden olmaktadır" diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

Zıplama egzersizleriyle kırık riskini azaltın!

"Sizlerle güzel bir bilimsel çalışmanın sonucunu paylaşmak isterim. Menopoz öncesi dönemde yapacağınız zıplama egzersizleri ile kalça kemiğinizin kemik yoğunluğunu arttırabilir, menopozda kırık riskini azaltabilirsiniz. Kalça ve bel bölgesinde sürekli ağrı hissedenlerin, bu egzersizleri özelikle fizyoterapistine danışarak yapmasını öneriyorum.

Zıplamak, kalça kemiği yoğunluğunu artırıyor!

5 cm kalınlığındaki halının üzerine çıkın. Ayağınızın kaymayacağı ve güvenli bir yerde bu egzersizi yaptığınıza emin olun. Ayağınızın kaymasına neden olacak çorap, ayakkabı ve terlik kullanmayın. Dik olarak yapabildiğiniz kadar yukarıya zıplayın. Her zıplamanızın arasında 30 saniye halının üzerinde bekleyerek dinlenin. Bunu günde iki kez, her yaptığınızda da 10 ilâ 20 kez tekrarlarsanız, 8 hafta içinde kalça kemiğinizin yoğunluğunu artırabilirsiniz. Bu sıçrama egzersizlerine 16 hafta devam ederseniz kemik yoğunluğunun artışını neredeyse ikiye katlarsınız.

Menopoza girmeden yaşam tarzı değişikliği yaparak menopozu daha sağlıklı ve konforlu geçirebilirsiniz. Hem menopoz öncesi hem de menopoz süresince fizyoterapistinizin vereceği farklı egzersiz reçeteleri ile kas-iskelet sisteminizi güçlendirin."

27 Kasım 2018 Salı

Sosyal medya psikolojinizi bozuyor

Depresyon çağın en büyük sağlık sorunlarından biri haline geldi. Bahçeşehir Üniversite Hastanesi Medical Park Göztepe Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Selma Bozkurt, "Her yıl dünyada 1 milyondan fazla kişi intihar ederek yaşamına son veriyor. Sosyal medyadaki abartılı hayatlar gençleri tehdit ediyor. Türkiye'de özellikle kadına yüklenen geleneksel ev kadını ve anne rolü de depresyona sokabiliyor" dedi.

Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre, Türkiye'de yılda yaklaşık olarak 9 milyon kişi ruh ve sinir hastalıkları nedeniyle doktora başvuruyor. Gerek bu başvurular gerekse antidepresan kullanımı her yıl gittikçe artıyor. Son 5 yılda antidepresan kullanımı bile yüzde 27 arttı.
Bahçeşehir Üniversite Hastanesi Medical Park Göztepe Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Selma Bozkurt, 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü'nde depresyonla ilgili çarpıcı gerçekleri gözler önüne serdi.

'EVDE OTUR ÇOCUK BAK' ALGISI HASTA EDİYOR

Depresyon, yüzde 10 görülme oranıyla halen toplumdaki en yaygın hastalıklar arasında yer alıyor. Erkeklerde yaşam boyu hastalanma riski yüzde 10 (her 10 erkekten biri), kadınlarda ise yüzde 20-25 (her 4-5 kadından biri). Tüm toplumlarda depresyon kadınlarda, erkeklere göre iki kat daha sık görüyor. Kadınlarda 18-44 yaşları arasında, özellikle de 25 yaştan sonra daha fazla. Türkiye'de var olan ataerkil zihniyet, kadına, kendisinin de içselleştirdiği son derece geleneksel bir evlilik modelini dayatıyor. Bu ataerkil bakış, kadını geleneksel ev işleri ve çocuk bakımıyla tanımlıyor.

Küçük yaşta evlilik ve gebelik, düşük eğitim düzeyi, eşin işsiz olması ve kadının bir işte çalışmıyor olması, çocuk sayısının fazlalığı, evlilikte uyumsuzluk, şiddete maruz kalma ve toplumsal annelik rollerine ilişkin yetersizlik duygusu kadınları depresyona yatkın hale getiriyor. Erken ebeveyn kaybı, madde ve alkol kullanımı, anksiyete bozuklukları, düşük sosyoekonomik düzey, boşanmış olma, işsizlik, daha önce depresyon geçirmek, yakın zamanda önemli yaşam olayları, stres etkenleri, kişilik yapısı, çocukluk döneminde cinsel veya fiziksel açıdan kötü davranışa maruz kalmak, bazı ilaçlar, tıbbi hastalıklar, hormonal değişiklikler depresyon riskini artıran başlıca faktörlerdir.

DURGUNLUK TEK BELİRTİ DEĞİL…

Dünyada son 45 yılda intihar nedeniyle ölümler yüzde 60 arttı. Her yıl 1 milyondan fazla kişi intihar ederek ölüyor. İntihar edenlerin 70'inde depresyon olduğu biliniyor. Depresyon hastalarının yüzde 15'i yaşamına son veriyor. Bu rakamlar depresyonun ciddi ve tedavi edilmesi gereken bir sağlık sorunu olduğunun en önemli kanıtı. Depresyon kişinin duygusal, bilişsel (düşünsel), davranışsal ve bedensel alanlarını etkiliyor. Hastanın aile içi ve diğer sosyal yaşantısına da olumsuz yansıyor. Sosyal becerileri azalıyor. Kişiler arası ilişkileri aksıyor. Psikolojik alanda kişisel doyum, özgüvenle performans gösterme becerisi, özgüven duygusu, girişkenlik de azalıyor.

Davranış alanında yavaşlama, içe kapanıklık, durgunluk ortaya çıkıyor. Bu duruma bazen de gereksiz telaşlanma, huzursuzluk krizleri ekleniyor. Ayrıca depresyon kişinin zihinsel faaliyetlerini etkileyerek dikkatini, belleğini, öğrenme yetilerini olumsuz etkiliyor. Böylece zihinsel sorun yaşayanlar mesleki yaşamında başarılı olamıyor, performans kaybı yaşayabiliyor. Majör depresyon (depresyonun en ağır türü) kişinin genel sağlık durumunun bozulmasına neden oluyor. Çünkü diğer kronik hastalıkların (kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet, nörolojik hastalıklar gibi) seyrini ve tedaviye yanıtını da olumsuz yönde etkiliyor.

MUTLULUK POZLARI VE ZENGİNLİK BAŞ DÖNDÜRÜYOR

Sosyal medyada sıkça mutluluk pozlarıyla dolu paylaşımlar, her anında mutlu, neşeli ve tasasız kişileri görüyoruz. Bu durumun çok normal bir hal olduğu, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kitlelere empoze edilmeye çalışıyor. Özellikle gençler şık mekânlar, güzel yemekler, zayıf, bir manken kadar çekici, zengin ve her daim mutlu gözüken insanlardan, beğeni toplayan etkinliklerden, elit tabakanın katıldığı partilerden oluşan fotoğraflara, paylaşımlara bakıp kendi yaşantısını kıyaslayabiliyor. Kendi yaşantısının bu dünya ile hiçbir benzerliğinin olmadığını görerek mutsuzluğa kapılıyor. Bunun sonucunda yetersizlik, değersizlik düşünceleri, hayattan zevk alamama, enerji kaybı, sosyal içe çekilme, karamsarlık, alınganlık, dikkatte azalma ve odaklanma güçlüğü gibi depresif belirtilerin ortaya çıkması kolaylaşıyor.

Toplumsal olaylar ve zayıf olma, güzellik gibi değişen moda akımları psikososyal bir etken olarak özellikle ergen (adolesan) ve genç erişkin kadınlarda depresyonu tetikleyebiliyor. İlerleyen yaşlarda ise fiziksel rahatsızlıklara bağlı cinsiyete özgü ve kadınlığı temsil eden organ kayıpları (meme kanseri tedavisine bağlı saç, meme kaybı) depresyon için ayrıca tetikleyici olabiliyor.

ANTİDEPRESANLA İLGİLİ YANLIŞ DÜŞÜNCELER VAR

Depresyon mutlaka tedavi edilmesi gereken önemli bir hastalık. Depresyon sebebiyle hastaneye başvurular 40-60 yaşları arasında daha fazla görülüyor. Depresyon hastalarının önemli bir bölümü ise tedaviye gitmiyor. En gelişmiş ülkelerde bile depresyon nedeniyle tıbbi yardım alma oranı yüzde 100 değil. Ülkemizde ise bu oranın yüzde 20-30'lar civarında olduğu tahmin ediliyor.

Toplumumuzda antidepresanların bağımlılık yaptığına ya da uyuşturduğuna dair inanışlar ve internet veya sosyal ortamlardan yanlış bilgilenme de sık gözlemlediğimiz bir durum. Bilimsel dayanağı olmayan bu açıklamalardan etkilenen ve gerçekten antidepresan kullanması gereken, ağır depresyonu olan hastaların bazen çekindiğini, psikiyatriste başvurmaktan kaçındığını ve depresyonu gidermek için alkol-madde kullanma gibi yollara başvurduklarını görebiliyoruz.

23 Kasım 2018 Cuma

'Mutsuzum' diyen köy tavuğu yesin!

Çağın vebası haline gelen depresyon birçok hastalığı da tetikliyor. Peki, bununla nasıl savaşabiliriz? 

Medical Park Gebze Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hatice Sultan Kirişci sinire, mutsuzluğa iyi gelecek besinleri anlattı, "Beslenmenizde yapacağınız küçük değişikliklerle depresyon belirtilerinizin azaldığını göreceksiniz" dedi.

'Mutluluğa giden yol mideden geçiyor' desek pek de yanlış olmaz. Çünkü depresyon ile beslenme orantılı bir şekilde ilerliyor. Bazı insanlar depresyona girdiğinde yemeden içmeden kesilirken bazıları da normal zamana göre 3-4 kat daha fazla abur cubura yöneldiklerinde rahatladıklarını düşünürler. Her iki durumda da beslenmenizde yapacağınız küçük değişikliklerle depresyon belirtilerinizin azaldığını göreceksiniz.

İŞİN SIRRI 'B' VİTAMİNİNDE…

Medical Park Gebze Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hatice Sultan Kirişci, sizi ruhen ve bedenen rahatlatacak formüller verdi. İşte mutlu eden besinler:

Köy Tavuğu: İçerisindeki B6 vitaminini sayesinde mutluluk hormonu dediğimiz seratonin ve dopamin hormonunun aktif hale gelmesine yardımcı oluyor.
Elma: Elmanın İçerisinde bulunan B vitamini, fosfor ve potasyum sayesinde insan vücudunda zarar görmüş hücrelerin onarımına yardımcı oluyor. Bu sayede hücreler onarıldığı için depresyonu önlemede yardımcıdır.
Kuşkonmaz: Depresyonun etkilerinden biri olan düşük folik asit seviyesinin yükselmesine yardımcıdır.
Balık yağı: Yapılan çalışmalar depresyonda olan kişinin omega 3 seviyelerinin düşük olduğu gösteriyor. Beynin ve vücudun rahatlayabilmesi için omega 3 alımı çok önemlidir. Omega 3 en fazla balık yağında bulunur.

KAHVALTIDA EKMEK-REÇEL ENERJİYİ AZALTIR

Herkesin dilinde ve doğru olan bir klişe var ki, o da en önemli öğünümüzün kahvaltı olmasıdır. Kahvaltı uzun saatler aç kalmış olan vücudun beynin işlevini yerine getirebilmesi, kişinin gün içerinden daha aktif olabilmesine yardımcı olan en önemli öğündür. Eğer kahvaltıda şeker oranı yüksek; beyaz ekmek kızarmış patates, reçel, poğaça börek gibi besinler tüketirseniz, o anda mutluluk duyduğunuzu zannetseniz de kan şekeriniz anlık olarak hızla yükselirken, sonra aynı hızda da düşer. Kan şekerinde böylesine bir ani dalgalanma sonucunda hem kilo alımınız başlar hem de kan şekerinizde düşüş yaşadığınız için halsizlik, yorgunluk ve asabiyet oluşabilir.

TÜRK KAHVESİNİN YANINDA HURMA

Sürekli tatlı krizi yaşıyorsanız eğer gün içerisinde kan şekerinizde ani dalgalanmalara neden olacak şeker oranı yüksek besinleri kontrolsüzce tüketiyorsunuz demektir. Genellikle az az sık sık beslendiğiniz, yediğiniz besinlerin miktarını ayarladığınız ve en önemlisi kan şekerinizi birden yükseltip sonrasında düşürecek besinler tüketmediğiniz sürece tatlı krizi çok fazla yaşamazsınız. Genellikle şerbetli tatlılar yerine sütlü tatlıları gündüz vakitlerinde tüketmenizde fayda var. Ama aslında tatlı krizinizi kesmenize de yardımcı olacak en güzel besin hurmadır. Günlük ikindi ara örgünüzde şekersiz Türk kahvesinin yanında 3-4 adet hurmanın yanında ceviz, çiğ badem ya da fındıkla gönül rahatlığıyla tüketebileceğiniz bir ara öğün tercih edebilirsiniz.

RAHAT BİR UYKU İÇİN TARÇINLI SÜT İÇİN

Günlük beslenme planını oluştururken kişinin yaşam durumu, boyu, kilosu, fiziksel aktivite düzeyi, tahlil durumları gibi birçok parametreyi değerlendirdikten sonra önerilerde bulunuruz. Bazı kişiler günlük ara ve ara öğünlerle birlikte toplam 3-4 öğün tüketirken bazılarının günde 5-6 öğün tüketmesinde fayda vardır. Ne kadar öğün tüketirseniz tüketin, en son yapacağınız öğünün yatmadan 3 saat önce bitmiş olması gerekiyor. Yapacağınız ara öğünü genellikle hafif geçirmenizde fayda vardır. Örneğin, 1 porsiyon meyve, kepekli galeta, 1 avuç içi kadar leblebi tüketebilirsiniz. Daha hafif geçirmek istiyorsanız, 1 bardak tarçınlı süt, cacık, yoğurt ya da içine istediğinizi meyveyi katabileceğiniz meyveli bir yoğurt yapabilirsiniz.

Egzamadan korunmak için 12 önlem!

Toplumda yaygın olarak görülen, genellikle eller, parmak araları, kollar ve saç derisinde ortaya çıkan egzama hastalığı en çok ev kadınlarını tehdit ediyor. Özellikle ev temizliğinde kullanılan su, deterjan veya sabunlar da egzamanın sebepleri arasında yer alıyor. 

Egzamadan korunmak için bazı tedbirlerin alınması ve bu hastalığın tekrarlamaması için düzenli kontrollerin yaptırılması büyük önem taşıyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Gökhan Okan, egzama ve tedavisi hakkında bilgi verdi.

Derinizde içi su dolu kabarcıklar ortaya çıkabilir
Egzama ilk etapta içi su dolu kabarcıklar olarak kendini göstermektedir. Daha sonra bu kabarcıkların yerini kepeklenmeler, kabuklar alır ve son aşamada ciltte kalınlaşma gözlenir. Her hastada aynı belirtiler görülmez. Egzama, kalıtsal olabileceği gibi, harici nedenlere bağlı olarak da gelişebilir. Çok sık karşılaşılan bir hastalık olmasına rağmen ne yazık ki egzamanın kesin tedavisi bulunmamaktadır. Burada esas tedavi, korunmadır.

Kuaförler ve temizlik işçileri de risk altında
Günlük yaşamda kullanılan deterjanlar ya da mesleki nedenlerle kullanılan yapıştırıcılar ve kimyasal çözeltiler egzamaya zemin hazırlar. Bu nedenle egzamanın en sık görüldüğü grupta ev kadınları, temizlik sektöründe çalışanlar ve kuaförler yer alır. Değişik tipleri bulunan egzamanın en çok etkilediği organlardan biri ellerdir. Ellerdeki egzama çoğunlukla derinin biyolojik savunma kapasitesinin azalması veya yok olması sonucunda ortaya çıkar. Su, sabun, deterjan ve tozlu ortam gibi faktörler deriyi yıpratır. Çok sık el yıkamakla ve temizlik işlerinde kullanılan çamaşır suyu gibi maddeler de egzamanın gelişmesine zemin oluşturur. Egzama en fazla el sırtı ve ön kolda görülür. Kuru tipte olan lezyonlar tek elden asimetrik olarak başlar, diğer ele yayılma gösterir.

Egzamanın nedeni alerjik de olabilir
Egzama, alerjik nedenlere bağlı olarak da gelişebilir. Alerjik kökenli olan egzama alerjen maddelerle temas devam ettiği sürece düzelme göstermez. Sadece alerjenlere daha önce duyarlanmış kişilerde meydana gelir. Bir maddeye karşı alerjik reaksiyonun oluşması kalıcı bir sorundur. Duyarlılık bir kez oluştuktan sonra alerjen maddenin çok az miktarı bile egzamaya neden olur.

Yama testi tanı için önemli
Alerjik kökenli egzamalarda alerjeni tespit etmek amacıyla patch yani yama testi uygulanır. Hastanın sırtına alerjen maddelerin düşük konsantrasyonları yapıştırılır. Yapıştırılan maddeler 48. ve 72. saatte açılarak değerlendirilir. Hangi maddeye karşı alerji varsa o maddenin olduğu bölgede kızarıklık, kabarıklık ve sulantı görülür. Test süresince hastanın duş almaması, spor yapmaması ve test sonucunu etkileyebilecek ilaç kullanmaması gerekir. Egzama tanısı hastanın öyküsü, fiziki muayene ve yama testi ile konulur. Yama testinde saptanan alerjenin değerlendirmesi en doğru şekilde yapılmalıdır.

Cildinizi güçlendirin
Egzama tedavisinde başlangıçta ıslak pansumanlar, lokal kortikosteroidli pomadlar ve kortizon dışı bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanılır. Atak sıklığını azaltmak, deriyi güçlendirmek amacıyla nötral sabunlar, bariyer kremler, nemlendiriciler ve eldivenler önerilir.

Saçlarınızda kabuklanmalar görülüyorsa…
Saçlı deri egzamanın görüldüğü diğer bir bölgedir. Saçlı deride pul pul dökülme ve kabuklanma ile kendini belli eden ve seboreik egzama olarak isimlendirilen egzama kronik seyir gösteren bir hastalıktır. Yaz aylarında daha hafifleme göstermekle birlikte kışın artıcı özelliktedir. Sedef hastalığı ile karıştırılmaktadır. Saçlı deri dışında kaşlar, burun yanları, kulak arkası, kulak içi ve göğüs ön yüzü seboreik egzamanın görüldüğü diğer bölgelerdir. Hastalığın atak yapmasında stresin etkisi büyüktür. Genetik faktörler hastalığın gelişmesinde etkiye sahiptir. Hastalığın tedavisinde medikal şampuanlar, steroid içeren losyonlar, kaşıntı giderici tabletler verilir.

Korunmak için alınması gereken önlemler

1.Bulunduğunuz ortamlarda ısının dengeli ve yeterli nem oranına sahip olmasını sağlayın.
2.Nötr sabunları kullanın
3.Banyo sıklığını mevsime göre ayarlayın, gün aşırı banyo yapmaya özen gösterin.
4.Çok sıcak suyla banyo yapmayın, kese ve sert lifler kullanmayın. Banyodan sonra tüm vücudunuza nemlendirici sürün.
5.Evinizi sık sık havalandırın.
6.Evde yünlü ya da polar battaniye, yorgan, tüylü halı ve oyuncak gibi toz çeken eşyaları özellikle yatak odasından uzak tutun.
7.Elinizi sık sık nemlendirin.
8.Temizlik yaparken eldiven kullanın. Deterjan, çamaşır suyu gibi temizlik maddelerinin elinize temas etmemesini sağlayın.
9.Soğuk havalarda yünlü giysilerden mümkün olduğunca kaçının ya da giyecekseniz penye ya da pamuklu içlik üzerine giyinin.
10.Çiğ sebze, meyve, soğan, et ve balık gibi yiyeceklere çıplak elle temas etmeyin.
11.El temizliğini ılık suyla yapın, kağıt havluyla kurulanın.
12.Stresten uzak kalmaya çalışın.

Kronik migren hayatı nasıl etkiliyor?

Migren günlük hayatı olumsuz etkileyen, hastaların neredeyse yaşama sevincini elinden alan çok yaygın bir hastalık olarak biliniyor. Sıradan bir baş ağrısı olmayan migren, genellikle tek taraflı, ense, şakak veya göz çevresinde başlıyor. 

Zonklayıcı karakterdeki ağrıya ışık ve sese hassasiyet, bulantı ve kusma eşlik ediyor. Fiziksel aktivite ile şiddetlenen ağrı, kişinin iş ve sosyal yaşamındaki verimliliğini ve konforunu düşürüyor. Memorial Ankara Hastanesi Nöroloji Bölümü'nden Doç. Dr. Nilgül Yardımcı, kronik migren tedavisinde botoks tedavisi ile ilgili bilgi verdi.

Migren atak sıklığı kişilerde farklılık göstermektedir. Aralıklarla yaşanan migren atakları "epizodik migren" olarak adlandırılmaktadır. ''Kronik migren'' ise en az 3 ay boyunca, her ayda en az 15 baş ağrılı günün minimum 8 gününde migren kriterlerini taşıyan ağrı olarak tanımlanmaktadır.

Nasılsa geçmiyor deyip baş ağrısına katlanmak zorunda değilsiniz

Uzun süreli ve şiddetli baş ağrısına yol açan kronik migren, nüfusun %1-3 'ünde görülmektedir. Kronik migreni olan kişilerin epizodik migrene oranla yaşam kaliteleri daha düşüktür ve hastaneye daha çok başvuru yaparlar. İlaç kullanımları fazladır ve günlük iş ve hayat verimlilikleri düşüktür. Hastaların hayatını adeta kabusa çeviren kronik migrenle başa çıkmak sanıldığı kadar kolay olmayabilir. Stresten uzak durmak ve sadece ağrı kesicilere yüklenmemek önemlidir. Kişi düzenli ve sık aralıklarla migren atakları yaşıyorsa, ağrıların atak ve şiddetinin değiştiğini düşünüyorsa mutlaka bir nöroloji uzmanına başvurmalıdır.

Depresyon kapınızı çalabilir

Migren tedavisinde kullanılan ilaçlar, baş ağrısı atakları sırasında ağrıyı ortadan kaldırmayı ve eşlik eden bulantı, kusma gibi belirtileri durdurmayı veya baş ağrısı ataklarının sıklığını kontrol etmeyi amaçlamaktadır. Epilepsi, hipertansiyon ve depresyon gibi başka hastalıkların tedavisinde de kullanılan bazı ilaçlar migren tedavisinde de kullanılmaktadır. Ancak tedavi çeşitliliğine rağmen, kronik migren hastalarında tedavi etkinliği düşüktür ve hastalar aşırı ağrı kesici ilaç kullanımı, depresyon, kaygı bozuklukları, uyku sorunları gibi eşlikçi hastalıkların riski altındadır.

Botoks tedavisi hayat kalitesini yükseltiyor

Botoks ile kronik migren tedavisi etkinliği nedeni ile yeni dönem tedavi yöntemleri arasında oldukça dikkat çekmektedir. Yapılan çalışmalar, botoksun migren hastalarında güvenilirlik ve tolerabilitesinin yüksek olduğunu, baş ağrısı günlerinin sayısını ve migren ataklarının sayı ve şiddetini azaltmada etkin olduğunu ortaya koymaktadır. Botoks yetişkinlerde kronik migren için önleyici tedavi olarak özellikle belirtilmektedir. Botoks uygulaması, kronik migrenli kişilerde sinir uçlarından itibaren ağrıyı uyaran kimyasal ileticileri engellemekte ve bu önleme sonucunda sinir uçlarından sinir sistemine uzanan ağrı yolları aktive olamamakta ve ağrı beyne erişmeden kontrol edilebilmektedir.

Tedavi planlaması kişiye özel yapılıyor

Yapılan çalışmalarda önerilen enjeksiyon şemasına göre botoks, hastada alın, şakak ve ense bölgelerini içeren belirlenmiş 31 noktaya kas içine enjeksiyon olarak uygulanmaktadır. Tedavi kişiye özel planlanmakta ve 12 hafta ara ile en az 2 tedavi dönemi bulunmaktadır. Bazı hastalarda tedavi etkinliği için enjeksiyon tekrarlanması gerekirken, bazı hastalarda ise etkinlik bir kaç yıl süresince devam etmektedir. Uzman bir nörolog kararı ile ağrı yerine göre botoks enjeksiyonlarında gerekli bölgelere ek dozlar uygulanabilmekte ve başarılı sonuçlar alınarak hasta kronik migrene veda etmektedir.